Makale Çağrısı: Kent Hakkı, Kamusal Alan, Feminist Şehircilik Cilt 4 Sayı 1 (2023): Şubat

11.08.2022

“Kent hakkı” kavramı 1960’lı yılların sonunda öğrenci hareketleri ile çalkalanan Paris’in politik ikliminde Henri Lefebvre tarafından ortaya atılmıştır. Kentte yaşayan tüm bireylerin gündelik hayatlarına dokunan haklar bütününü ve tartışmanın kökenini bu dönemde aramak yanlış olmaz. Başta Lefebvre olmak üzere, David Harvey, Don Mitchell, Neil Brenner gibi kent hakkı konusunda çalışan düşünürler, kentsel hayatın temiz hava, temiz su, konut, eğitim, katılım, altyapı, ulaşım, sağlık gibi bileşenlerinin kentte yaşayanlar açısından ihtiyaç temelli birer hak olduğunu ve bu doğrultuda mücadele edilmesi gerektiğini savunurlar. Örneğin David Harvey’e göre “Kent hakkı, kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlükten çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi değiştirmek hakkıdır. Ayrıca bireyselden çok ortak bir haktır çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üzere ortaklaşa bir gücün kullanımına dayanır.” (Asi Şehirler: Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru, 2013)

Kent hakkının temel kazanım hedeflerinden ilki, toplumsal adaletin sağlanması üzerinedir. Toplumsal adalet sağlanmadığı sürece kent hakkından bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Kent hakkı, her şeyden önce kentte yaşama hakkını imler. Fakat dahasını da ister: Kentte iyi ve eşit yaşama hakkı. Bu noktada kadınların kentte var olma mücadelesi devreye girer. Feminizmin ikinci dalgasıyla birlikte 1970’lerde kent çalışmalarıyla toplumsal cinsiyet mücadelesinin yollarının kesişmesi bu anlamda rastlantı değildir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde kentin ve toplumsal cinsiyet rollerinin birbirlerini nasıl yapılandırdıklarına ilişkin feminist perspektifle sorulan soruların şehir plancıları, siyaset bilimciler, sosyologlar ve coğrafyacılar tarafından giderek artan bir şekilde ele alındığına tanık oluruz. Gillian Rose, Susan Buck-Morss ve Sasskia Sassen mekânın çok farklı ölçeklerde toplumsal cinsiyet rollerini nasıl yeniden ürettiğini ortaya koymakla kalmazlar; bu cinsiyetçi kategorileri aşmanın ipuçlarını da sunarlar.

Son onyılda şehir hakkı ve kamusal alan kavramlarını patriarkinin sınırları dışına taşıyan çalışmaların yaygınlık kazandığını, üstelik sınır ihlalinin katı akademik kuralları kişisel deneyim ve deneme yazımıyla buluşturma çabasını da içerdiğini görebiliyoruz. Örneğin Lauren Elkin (Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar, 2018) ve Leslie Kern (Feminist Şehir, 2020) Türkçeye de çevrilen kitaplarıyla şehrin yirmi birinci yüzyıla has kimliğini incelerken sadece içerik açısından değil anlatı biçimiyle de taze bir bakış açısı sunuyorlar. Kern kitabının “Erkekler Şehri” başlıklı ilk bölümünde Jane Darke’ın 1996 tarihli “şehirlerimiz taşa, tuğlaya, cama ve betona kazınmış patriarkidir” sözünü aktarırken “İmkanlar Şehri” başlıklı son bölümde şehir hakkına dair feminist kazanımların dökümünü yapmakla kalmıyor, ihlale dair yeni kuşakların önünü açabilecek çıkarımlarda da bulunuyor.

Reflektif’in bu özel sayısında çeşitli disiplinlerden kent, kamusal alan ve toplumsal cinsiyet çalışmalarının kesişiminde duran, özellikle feminist şehircilik perspektifine yeni soluk getirmeyi ve kent hakkı tartışmalarını güncel küresel krizler (iklim krizi, salgınlar, ekonomik krizler vb.) ışığında ele almayı hedefleyen yazılara yer vereceğiz. Aşağıdaki sorularla sınırlanmayan ancak bu sorulardan ilham alabilecek çalışmaları bekliyoruz:

• Kentteki mekânın örgütlenmesi, kurumlar, iktidar ve otorite ilişkileri, aile yaşamı, kamusal-özel alan ayrımı, istihdam ve emek ilişkileri, güvenlik, ulaşım ve barınma gibi konuların cinsiyetçi ideoloji ve toplumsal cinsiyet ilişkileri ile bağlantıları nedir?

• Kentlerin cinsiyeti olduğundan hareketle, adalet ve eşitlik sorunsalı bağlamında kent hakkını nasıl düşünebiliriz?

• Şehircilik ve kentsel tasarım projelerini cinsiyet eşitliği bağlamında nasıl ele alabiliriz?

• Kadın bedeni ile kent ilişkisi nasıl kurulur? Kadınların kent ile deneyimledikleri fiziksel, toplumsal, ekonomik ve simgesel engeller nedir?

• Patriarka, kadın ve kent arasında nasıl bir ilişki var?

• Toplumsal kadın hareketleri, cinsel şiddet ve güvenlik meseleleriyle kent ilişkisini nasıl kurguluyor?

• Kentler, mekanlar değişiyor ve dönüşüyor. Peki kadınlar bu şehirlerde kendilerine nasıl yer buluyorlar? Dönüşen mahalle kavramı, mega kentler, sokaklar ve kentsel mekanlarda kadının var olma mücadelesi üzerine nasıl düşünebiliriz?

• Toplumsal cinsiyete duyarlı kent politikaları (bütçeleme, konut, kreş, toplu taşıma, vb.) kadınların kent hayatına daha etkin katılımında nasıl rol oynar?

• Kadının özgürleşmesi ve sokakla kurulan ilişki arasındaki bağlantı nasıl kurulabilir?

• Kentsel mekanlarda kadının sinemasal ve popüler kültür temsiliyeti nasıldır?

• Tehlikeler içeren kent algısı, genel emniyetsizlik ve tedirginlik hissi ile haber anlatıları, sosyal medya ve dizi/film örüntüleri arasındaki ilişki nedir?

Sayı Editörleri: Aslı Tunç, Feride Çiçekoğlu, Burcu Kütükçüoğlu
Makale gönderimi için son tarih: 5 Aralık 2022